“Kendin çek, kendin izlet”: Gezi Sürecindeki Çevrimiçi Haberciliğin Performans Kuramı ile Yorumlanması
Erdogan Şekerci
Haziran 2014
Kuramsal bağlamda ‘tarafsızlık’ kavramının geride bırakıldığını varsayarak, ana akım medyanın günümüzde devam ettirmekte olduğu yaygın söylem olan ‘tarafsız habercilik ilkesi’nin anlamını yitirdiği söylenebilir; ‘olan’ın değil, ‘temsil edilen’in kabul görmesi de tarafsızlık kavramını tartışmaya açan bir başka düşünme biçimi olarak görülebilir. ‘Olan’ın ne olduğuna kesin ve değiştirilemez bir yanıt verme çabası, yerini ‘temsil edilen’in farklı bakış açıları üzerinden nasıl yorumlanacağı şeklinde farklı bir kuramsal ve pratik düşünme biçimine bırakmıştır. Nesnel bakış açısından öznel temsil şekillerine geçiş de ‘olan’ın değil, ‘temsil edilen’in ne olduğu sorusunu gözler önüne sermiştir.
Gezi direnişi sürecinde ana akım medyanın süreci iletmedeki yetersizliği, bireyleri çevrimiçi haberciliğin alternatif platformlarına yöneltmiştir. Bu sürece kadar birçok kişinin haberdar olmadığı ‘eylemvakti’, ‘ustream’ gibi dijital platformlar, performans kuramının çevrimiçi habercilik ile kesiştiği nokta olarak incelenebilir. Ayrıntılı bir incelemeden önce, çevrimiçi platformların içeriği, kullanımı ve Gezi direnişi süresince kullanım amacı hakkında kısa bir bilgi verilebilir. ‘Ustream.tv’ ile başladığımızda, siteye girildiği anda iki seçeneğin karşımıza çıktığını görüyoruz. Bunlardan biri ‘become a broadcaster’, diğeri ise ‘take a tour’ başlığı. ‘Yayınlayan (haberi aktaran) olma’ şeklinde tanımlayabileceğimiz ilk başlık, yayın yapan kişilerin kullandığı başlıktır. Bu seçeneği tercih eden kişiler, ücretli veya ücretsiz olarak yayınlarını yapabilmektedir. Bir akıllı telefon yardımı ile o anda çekilmekte olan görüntü sosyal medya aracılığıyla dolaşıma girmektedir.
Gezi direnişi süresince, özellikle Twitter veya Facebook aracılığıyla bu platformların sayfalarını takip eden kullanıcılar, paylaşılan bağlantıya tıklayarak o andaki direniş bölgesindeki gelişmeleri takip edebilmektedir. Herhangi bir düzenleme veya çerçeveleme yapılmadan paylaşılan haberler, izleyicinin olaylardan o anda haberdar olmasını sağlamakta ve birincil olarak yaşanan olaylara dair farkındalığı artırmaktadır.
Performans kuramı; temsil edeni ‘yapan’, temsil şeklini ise ‘yapanın icrası’ olarak yorumlayarak, bir temsil şeklinin başlangıç ve sonuç cümlelerini okumak/yazmak yerine, temsil sürecine odaklanır. Gümüş ve Gündoğan, Schechner’in performans kuramı ile ilgili olarak şöyle der: “Schechner, insan yaşayışının ve davranışının toplandığı yerin sadece ‘arşiv’ler değil, aynı zamanda yapma-etme halleri gibi yazılı olmayan deneyimlerin biriktiği ‘repertuar’ kavramı olduğunun altını çizer.” (1) Bu durumda performans kuramı, tarihselleştirmeden uzakta durmayı seçer. Kültürel, sosyal, politik yapıların arşivin tekrar tekrar analizi ile ‘ne olduğunu’ bulmanın ötesinde, yapanın gösterimi ya da yapanın temsili sınırlarında salınmayı önemser. Çıkış ve varış noktalarının uzamsal olarak değişenlik göstereceğinin altını çizerek yapanın sürecinde kalmayı seçer.
Performans kuramı, teatral çerçeveden bakıldığında oynayan-izleyen şeklinde oluşan iki kutuplu ilişkinin, performatif düşünme pratiği sonucunda silikleşmesinden, bozulmasından bahseder. ‘Edilgen (pasif) seyirci’ ya da ‘etkin (aktif) oyuncu’ tanımlarından farklı bir konum önerir. Performans kuramına kadar ikiliği tartışılan bu farklı konumlanmaların, performatif düşünce ile ‘birlikteliği’ ve ‘ilişkiselliği’ tartışılmaya başlanır. Bu ilişkisellik sonucunda oluşan potansiyel politik tartışmaları performans süresince seyirciyi izleyen değil, performansa katılım gösteren, performansın içine sinen özne olarak konumlandırır. Nesnel gerçekliğin yaratılma çabasını boşa çıkararak, objektif olma girişimlerini reddeder. Politik söylemin dilini söyleyerek değil, eyleyerek kılma eğilimindedir. Schechner ‘performans kuramı’ üzerine olan fikirlerini şu şekilde açıklamıştır:
Olmak var olmanın kendisidir, yapmak ise var olan her şeyin yaptığı her şey olarak tanımlanır. Yaptığını göstermek, yapılanın altını çizmek ve vurgulamaktır ve böylece icra oluşur. Yaptığını göstermeyi açıklamak ise düşünümsel (reflexive) bir uzaklık yaratarak yapılanın nasıl gösterildiği üzerine çalışmaktır, yani performans çalışmalarının yaptığıdır. (2)
Performans kuramı çerçevesinde tanımlanan ‘icra’ olgusu, ‘olmak’ durumunun ötesinde ‘yapmak’ ve ‘yapılanlar’ çevresinde temellenir. Bir ‘olma’ halini tanımlamak yerine ‘Yapan’ın (do-er), gösterimleri aracılığıyla bir tanımlama yoluna gitmeyi seçer. ‘Yapan’ın, varoluşunu eylemsellik / edimsellik (performativity) üzerinden tanımlar. Bu durumda; yapının nasıl gösterildiği, yapanın icrasıdır.
Bu yazıda; Gezi direnişi süresince sıklıkla kullanılan ‘eylemvakti’, ‘çapultv’ ve ‘ustream’ gibi alternatif çevrimiçi habercilik platformlarında haberi aktaran bireyin (yapan) ve haberin icrasının (yapanın gösteriminin) performans kuramı üzerinden konumları ve eylemsellikleri tartışılacaktır.
Performans esnasında, yapanın gösteriminin üzerinde durmanın hala yaşanmakta olan Gezi sürecine de yarar sağlayacağı düşünülebilir. Bu nedenle, ele alınan konu Gezi sürecine ilişkin bir arşiv oluşturmak, tarihsel bir inceleme kazandırmaktan öte, bugüne dair bir çerçeve sunarak, tanımlanan süreci tartışmayı amaçlamaktadır.
Gösterim şekline dair yapılacak incelemeler sonucunda; ‘an’da oluşan söylesimsel anlatım dili, sosyal ve politik etkileşimi artırarak bir dijital gerçeklik yaratmıştır. Haberin ne olduğu ve nasıl aktarıldığından öte hazırlıksız ve anlık gösterimi, aktaranın ana akım medyadaki otoriter ve üstten seslenen dilini zorlamış ve haberin aktarıldığı tarafı katılımcı olarak konumlandırmıştır. Anlık gösterim üzerinden oluşan anlatım dili, Schechner’in tanımladığı performans süreçlerinden ‘performans öncesi’ni içermemektedir. Haberi aktaranların, haberi aktarmaya dair bir ön hazırlığı bulunmamakta ve kendiliğinden oluşan bir politik ve sosyal etkileşim şekli yaratmaktadır. Bu noktada, ‘yapan (doer)’ın ve ‘yapılanın gösterimi (doingness)’nin ayrıntılı bir şekilde incelenmesi; Gezi direnişi süresince çevrimiçi haberciliğe farklı bir bakış açısı geliştirmeyi amaçlamaktadır.
Haberi aktaran – ‘yapan’
Teatralliğin ön plana çıktığı performansa dayalı medya temsili şeklinde haberi ‘yapan’, belgesel kuramın bakış açısıyla, bir ‘sosyal aktör’ işlevi görerek haberin aktarıldığı tarafı mücadele sürecinin içinde konumlandırmıştır. Kurgulanmayan, manipüle ve empoze edilmeyen veya çerçevelenmeyen aktarım dili, çevrimiçi habercilik anlayışı içinde haberi aktaran ve haberin aktarıldıkları arasında politik bir yakınlık yaratmıştır. ‘Yapan’, performansı icra eden birey niteliği kazanmıştır. Bu noktada; performans kuramı üzerinden incelenen medya okur/yazarlığı ana akım medyanın tavrı ile karşılaştırıldığında otoriter dili zorlanmış, politik dili güçlü bir ‘yapı’ önermektedir.
Performansa dayalı aktarım şeklinde haberi aktaran, haberin aktarıldığı insanlar ile anlam kazanır. Daha açık olmak gerekirse, haberi aktaranın o an oluşan politik performansı, haberi aktardığı taraf ile sürekli bir etkileşim halindedir. ‘Ankaraeylemvakti’ isimli platformda gösterilen görüntülerin yanında görünen çevrimiçi sohbet sayfası, izleyenlerin düşüncelerini, fikirlerini ve isteklerini yazacakları şekilde tasarlanmıştır. Haberi aktaran kişi ile haberin aktarıldığı kişiler arasında bir etkileşim yaratmaktadır. Gelen istekler doğrultusunda haberi aktaran kişi, ara ara haberin aktarıldığı tarafın istediklerini ve sorduklarını cevaplamaktadır. Bu noktada, dijital platform üzerinden haberi aktaran kişi, ‘yol gösterici’, ‘an’latıcı, ‘çevrimiçi eylemci’ ünvanlarına sahip olmaktadır. Aktaran kişinin kimlikler üstü bir birey olarak konumlanması, ‘olduğu’ değil ‘yaptığı’ ile anlamlanması, performans kuramı ile kesiştiği nokta olarak görülmelidir. Bu gösterim şeklinde ‘yapan’ın tarafsız olması gibi bir iddia söz konusu değildir. Temsil şekli içerisinde, yapanın böyle bir kaygısı yoktur. Aktarılan haberin politik sözü varken, haberi aktaranın politik bir temsil şeklinden uzak kalması beklenemez.
Bu açıklamalar doğrultusunda, çevrimiçi haberciliğin Gezi sürecindeki konumlanışı incelendiğinde, haberin aktarıldığı taraf, seyirci olan ancak ‘seyirci kalmayan’ bir yerde durmaktadır. Bu durumda, izleyen tarafın sahip olduğu konum haberin aktarıldığı taraf olarak görülebilir. Performans kuramına dayanan bu habercilik şeklinde; bireyler izlediği haberi eleştirebilme, yorumlayabilme ve müdahale edebilme hakkına sahiptir. Diğer yandan katılımcı, haberde gördüğü (ya da katılım gösterdiği) olayı kendi sayfasında paylaşma ya da diğer takipçilerle iletişime geçme şansına sahiptir. Bunun sonucunda, farkındalık yaratma ve yorum yapabilme hakkına sahiptir. Bu durumda, haberi aktaranın, haberi aktardıkları ile kurduğu ilişki, dijital platformu bir mücadele alanı olarak yeniden üretebilir.
Haberin icrası – ‘yapının gösterimi’
Bu alt başlıkta kullanılan ‘yapının gösterimi’ tanımı, klasik anlamda bahsedilen yapı (structure) tanımından oldukça farklıdır. Çünkü, performans kuramı, klasik anlamda bahsedilen ‘yapı’yı reddeder. Kendini tekrarlayan, tekrar tekrar üreten performansa dayalı icra, yapı olacak kadar kalıba ve şekle sokulabilen bir kuruluma sahip değildir. Belli önermeler ve varsayımlardan hareket edilebilir. Ancak bunlar genellenebilir sonuç cümlelerine evrilemez; ‘yapı’ya dönüşmeyen aksiyona (action) dayalı bir etkileşim pratiğidir. Bu bağlamda ‘yapının gösterimi’nden kastedilen, ortaya çıkan ilişkiselliğin gösterimi ve anlamlandırma önerileridir.
Aktarılan haberlerin kendiliğinden ve hazırlıksız şekilde aktarılması ile oluşan iletişim biçimi, teatral gösterimi destekler niteliktedir. Dijital platformu, aktaranaktarılan arasında duran bir ‘araç’ (burada tiyatro sahnesi demekten özellikle kaçınılmıştır) olarak görmek gerekir. Aracın neye referans vereceği de, yapanın gösterimi sonucunda sosyal ve politik etkileşim ile anlam kazanmaktadır. Haberin icrasının çevrimiçi şekilde dolaşıma girmesi ve bir tekrarının olmaması gibi etmenler ‘performans esnası’na en çok hizmet eden faktörler olarak görülebilir.
Bu yazı, tıpkı performans kuramının iddia ettiği gibi, Gezi süreci hakkında bir çıkış ve varış noktası belirlemekten kaçınmıştır. Nedenlerine ve sonuçlarına dair politik, kültürel ve sosyal önermelerden uzak durmuştur. Gezi direnişinin birinci yıldönümünü geride bıraktığımız bu günlerde, yıldönümü için yapılacak olan direnme pratikleri, geçtiğimiz yıl kendiliğinden öğrenilen bir sürecin tekrar üretilme çabası olarak görülebilir. Ancak, Gezi sürecinin, prova edilmemiş, metne dayalı olmayan, sonuç cümlesine odaklanmadan gerçekleşmiş ve ‘oyun’ ilerledikçe bireylerin kendine yer bulduğu bir performans olduğu gözden kaçırılmamalıdır. ‘Kendiliğinden’ ve söyleşimsel olarak oluşan politik direniş biçemi, yerini yine kendiliğinden ve ‘nostalji’yi canlandırmaya gerek duymadan, denenmemiş – prova edilmemiş – yeni eylem pratiklerine bırakmalıdır.
Kaynakça
- Gümüş, Pınar ve Sezin Gündoğan. 2010. “Richard Schechner ve Performans Kuramı,” Mimesis 17(1): 15-26.
- A.e.