Mecra

“Medya ve Kültürel Çalışmalar Platformu”

Türkiye'de Yeni Toplumsal Hareketler ve Siyasal Mücadele Aracı Olarak Sosyal Medya: Ötekilerin Postası Örneği

Oya Acet

Haziran 2014

Batılı demokratik ulus-devletlerde refah toplumu krizinin yaşandığı, sosyalizm idealinin sarsıldığı, liberalizm ve sosyal demokrasinin önemli derecede sorgulanır hale geldiği, bilgi ve iletişim teknolojilerinin toplumun yapısında köklü değişimlere yol açtığı geç-modern dönemde, vatandaşlık, demokrasi ve kamusal alan kavramlarının yapısında, siyasi katılım ve ifade biçimlerinde hissedilir biçimde bir dönüşüm yaşanmıştır. Heterojen, çok sesli, katılıma açık ve fikir birliğinden çok anlaşmazlığa yer veren bir mecra olarak sosyal medya, özellikle yeni toplumsal hareketler olarak tanımlanan, daha çok sonradan kazanılan kimlikler ve kurulan aidiyetler ekseninde temellenen yeni toplumsal muhalefet, örgütlenme, katılım ve iletişimsel pratiklere dayanan hareketlerin adeta taşıyıcı görevi görmektedir. Buradan yola çıkarak, katılımcı demokrasi geleneğinin yerleşmediği, Osmanlı-Türk siyasal yapısındaki güçlü devlet prensibini altında rasyonel modern vatandaş idealinin gerçekleştirilmediği ülkeler arasında yer alan Türkiye’de sosyal medya, yeni toplumsal hareketlerin çevrimiçi uzamdaki taşıyıcısı konumundadır. Bu makale kapsamında, sosyal medya ve bir sosyal paylaşım sitesi olan Facebook bir sanal kamusal alan, Facebook içinde ana akım medyanın bilgi üretimi ve temsil etme biçimine karşı ortaya çıkan bir grup olan Ötekilerin Postası ise yeni toplumsal hareketler başlığı altında sınıflandırılabilecek çeşitli hareketlerin için siyasal mücadele aracı işlevi gören bir alternatif medya örneği olarak analiz edilecektir. Bu bağlamda, ilk olarak “yeni” olarak tanımlanan bu toplumsal hareketlerin ortaya çıkmasına neden olan paradigma değişime değinmek yerinde olacaktır.

Geç Modern Dönemin Anatomisi

Günümüz toplumsal yapısının analizi için çeşitli kuramlar ortaya koymuş ve bu tartışmalar daha çok iki ana akım ekseninde şekillenmiştir. Bir taraftan, günümüz toplumunun yaşam pratikleri, toplumsal algılar vb. alanlarda dramatik ve niteliksel değişimlere maruz kaldığı ve modern toplum yapısı ve mantığından tamamen uzak bir toplumsal örüntü içinde yaşadığımızı savunan Jean Baudrillard, Fredric Jameson, ve modern sosyal teorinin önemli eski anlatılarının ve felsefelerinin güvenilirliklerini kaybettiklerini ve hükümsüz sayıldıklarını savunan Jean François Lyotard gibi postmodern düşünürler yer alırken, öbür yandan Jürgen Habermas ve Anthony Giddens gibi kuramcılar postmodern zamanlarda yaşamaktan ziyade modernitenin farklı bir evresinde olduğumuzu savunmaktadırlar. Özellikle Anthony Giddens’a göre, günümüz toplumu bölünmüş, herhangi bir merkez üzerine temellendirilemeyen, çeşitli kimlik kavramları ve pratiklerinin birer “performans” ve “oyun” olarak algılandığı ve moderniteyle bağlarını tamamen koparan bir postmodern dönemin yansıması olarak analiz edilemez. Giddens (1990,1991) günümüz toplumsal yapısını tanımlamak için, “radikal”, “üst” ya da “geç” modernite kavramlarını kullanır ve üst moderniteyi “bilim ve teknolojinin yeni risk ve tehlike parametreleri yaratmasının yanında, insanlık için iyi olanaklar sunan iki uçlu bir yapı olduğunun farkındalığıyla birlikte ilahi akla duyulan yaygın kuşku” olarak tanımlar (Giddens 1991: 27). Geç-modern dönem erken dönemden benimsediği modernleşme türü olan dönüşümsel modernleşme bakımından farklılık gösterir. Giddens’a (1994) göre geç-modern dönem, yoğunlaşan küreselleşme, gelenek-ötesi toplumsal düzen ve sosyal düşünümselliğin yayılması olarak belirlenen üç temel gelişme üzerine kurulmuştur. Bu düzen geleneği reddetmekten ziyade, küreselleşen, çoğulcu ve heterojen bir dünyada sürekli sorgulamaya ve akıl yürütmeye tabi tutmak yoluyla, geleneğin farklı tanımlanmasının yolunu açmıştır. “Gelenekselleşmeden sıyrılan bir toplumda, bireyler yaşam koşullarına ilişkin farklı türlerdeki bilgileri filtrelemeye alışmak ve bu süreç doğrultusunda hareket etmek zorundadır.[…] Bu süreç ile birlikte insanlar hayatlarında hiç olmadığı kadar özerklik talep etmektedir” (Giddens 1994:6). Bu dönemde, sosyal düşünümselliğin artması kültürel, sosyal ve siyasal alanlarda çok önemli değişimlere yol açmaktadır. Siyasal alanda bugün ulus-devletlerin vatandaşlarını “tebaa” olarak nitelendirmesinin imkansızlaşmasının nedeni, vatandaşların siyasal tutum, ifade ve katılımlarının sosyal düşünümsellik, küreselleşme, ve yeni iletişim ve bilgi teknolojileri katkılarıyla farklı yollar, araçlar ve ifade biçimleri ile ortaya koyma olanağına sahip olmalarıdır.

Giddens’ın geç-modern toplum kuramına ve onun temel özelliklerine katılan Manuel Castells, Ağ Toplumun Yükselişi (1996) kitabında, 20. yüzyılın sonundan itibaren, daha çok bilgi teknolojileri devriminin “dijital bilgi ve iletişim teknolojileri etrafında oluşturulan teknolojik paradigma, sosyal değişme ve sosyal örgütlenme arasındaki etkileşimden ortaya çıkan sosyal yapı” (2004:xvii) olarak nitelendirdiği “ağ toplumunun” oluşumuna yol açan radikal ve dönüştürücü etkilerini analiz etmiştir. Toplum yapısının temelini oluşturan ağ mantığının, iş ve siyaset örgütlenmesinden bireyler arası iletişime kadar hemen her alanda egemen olması ve bilgi ve iletişim teknolojilerinin zaman ve uzam algılarımızı “akışların uzamı” ve “zamansız zaman” (Castells, 1996) olarak yeniden yapılandırması, Castells’in önemle üzerinde durduğu noktalar olmuştur. Böylelikle, çoğunlukla uzam, zaman ve bire-bir iletişim ekseninde tanımlanan “ilgi topluluğu” Lewis (1993), “pratik topluluğu” Wenger et al. (2002) gibi kavramlar, bu koşulların zorunlu olmadığı sanal topluluklar gibi oluşumlarla tartışmaya açık hale gelmiştir (Dijk,1999).

Yeni Medya

Günümüzde giderek gündelik yaşamın her alanında yaygın şeklide kullandığımız yeni medya kısaca, bedenin bir uzantısı/parçası haline gelen bilgisayar, İnternet ortamı, cep telefonları, oyun konsolları, İpod veya avuçiçi veri bankası kayıtlayıcıları ve iletişimcileri, diğer bir değişle tüm bu dijital teknolojiler yeni medya başlığı altında toplanabilir (Binark, 2009:21). Başka bir deyişle yeni medya, kullanıcıların zamandan/mekandan bağımsız olarak etkileşimde bulunabilecekleri, multimedya biçemine sahip sanal medya ortamına karşılık gelir. Yöndeşme prensibi üzerine kurulan, merkezi olmayan yatay iletişim sürecine olanak sağlayan yeni medya, gündelik hayatta kabaca mobil iletişim, internet tabanlı medya ve sosyal medya üzerinden karşımıza çıkar. Günümüzde yeni medya ve onun toplumsal yaşamı dönüştürme potansiyeli iki bağlam üzerinden inceleme konusu edilmektedir. İlk yaklaşım yeni medyayı ve onun çeşitli formlardaki yansımalarını özgürleşme, yatay ve merkezi olmayan örgütlenme, demokrasi, ifade özgürlüğü, kimlik politikası, çoğulculuk, çok seslilik gibi yeni toplumsal hareketlere yön veren noktalar açısından iletişim alanında olumlu ve ilerici bir adım olarak nitelendirirken; ikinci yaklaşım yeni medyayı denetim, gözetim, kontrol ve pasifleştirme aracı, iktidarın ve sermayenin kendini yeniden ürettiği bir mecra olarak tanımlamaktadır. Bu makale kapsamında yeni medyanın ülkemizde en yaygın kullanılan kollarından biri olan sosyal medya, yeni toplumsal hareketler yoluyla gün yüzüne çıkan muhalif sesleri duyurma, farkındalık yaratma ve katılım sağlama işlevleri bakımında incelenecektir.

Geç Modern Dönemde Siyaset Anlayışı ve Yeni Toplumsal Hareketler

İçinde yaşadığımız ve geç-modern zamanlar olarak tanımlanan dönemin siyasal yapısı, 20.yüzyılda tanıklık edilen sosyalizmin, onun değer ve ideallerinin çöküşü, sınıf yapısındaki değişiklikler, kimlik siyasetinin ivme kazanması, küreselleşme, bilgi ve iletişim teknolojilerindeki gelişmeler, ve bunun sosyal ve kültürel hayata yansımaları, yeni sosyal hareketler gibi gelişmeler bu döneme uygun yeni bir siyasi programın gerekliliğini artırmıştır. Bahsedilen unsurları göz önünde bulundurarak, geç-modern dönemin sağ ve sol siyasetin ötesinde Giddens’ın “üçüncü yol siyaseti” olarak adlandırdığı siyaset yapma biçimine evrildiğini iddaa etmek yanlış olmaz. Bu bağlamda, Giddens’a göre (1999: 26) “üçüncü yol”, “son iki ya da üç on yılda temelinden değişen dünyaya, sosyal demokrasiyi adapte etmeyi amaçlayan siyasa yapma ve düşünme çerçevesidir. O hem eski-usul sosyal demokrasiyi hem de neoliberalizmi aşma girişimi olması yönünden üçüncü yoldur”. Sınıf yapısının karmaşıklaştığı, sınıf kavramının ve onunla ilişkilendirilen değerlerin siyasetin merkezinde olamadığı bu dönemde, sosyal demokratik programın yenilenmesi amacını güden üçüncü yol siyaseti bu dönemde egemen siyasi yaklaşım olma yolundadır. Giddens (1999: 21), Inglehart’ın “yokluk değerlerinden” “materyalist ötesi değerlere” geçiş üzerinden analiz ettiği geç modern dönemin, demokrasinin demokratikleşmesi hedefi doğrultusunda şekillendiğini belirtir. Bu dönemde, klasik solun kolektivizmiyle, dayanışma ve bireyselliği uzlaştırmaya yönelik bir politika izlenmektedir.

Giddens (1999: 44), geç-dönem dönemdeki siyasetin hem hala klasik sol düşüncenin benimsediği, yaşam olanakları bağlamında tanımladığı özgürleştirici siyaset, hem de yaşam ile ilgili seçimler, kararlar ve kimlik temelinde şekillenen yaşam siyasetini içerdiğini belirtir. Bunun yanı sıra, iktidarların farklı çıkarlara sahip toplumsal gruplar arasındaki anlaşmazlıkta ara bulucu işlevi görmek, demokrasinin ve sivil katılımın derinleşmesini ve yaygınlaşmasını hedefleyen bir kamusal alana olanak sağlamak görevlerini üstlenmesi gerektiğini vurgular.

En genel tanımıyla toplumsal hareketler, “yerleşik alanın dışındaki toplu eylemler yoluyla, ortak bir çıkarı korumak ya da ortak bir hedefe erişmeyi sağlayabilmek için girişilen toplu çaba” (Giddens, 2000: 540-541) olarak tanımlanırken, günümüzde tanık olunan yeni toplumsal hareketler, siyasal bir tabana bağlı olmamaları, sınıfsal ve ekonomik bir geri planının olmaması, üyelerinin heterojen yapılanmaları ve eğitimli olmaları ile odak olarak kültürel alana yönelmeleri açısından klasik sosyal hareketlerden farklılaşmaktadır (Şentürk, 2006: 41). Başka bir deyişle, yeni toplumsal hareketler, 1970’lerden itibaren büyük ölçüde sonradan kazanılan, sınıf temelli olmayan esnek kimliklerin çıkarları ve istekleri doğrultusunda ortaya çıkan ekoloji hareketi, barış hareketi, azınlık hareketleri gibi hareketleri tanımlamak için kullanılmaktadır. Yenilenen toplumsal hareketler ‘iktisadi ve sosyal, iç işlere ve askeri güvenlik’ sorunlarından farklı olarak, ‘yaşam kalitesi, eşit hak¬lar, bireysel kendini gerçekleştirme, katılım ve insan hakları’ konularına odak¬lanmaktadırlar (Habermas, 2001: 849). Siyaset alanında görülen bu değişim, yeni bireyselciliği teşvik etmeyi ve hasar görmüş olan birliktelikleri onarmayı, bireysel özerklik, karşılıklılık ve birbirine bağımlılık ilkeleri üzerine kurulan yeni birliktelik formları oluşturmayı hedefleyen radikal siyaset (Giddens, 1994:13) ile eş zamanlı olarak yürümektedir.

Geç modern dönemde deneyimlenen yeni sosyal hareketler ve birliktelik formları değişen vatandaşlık pratiklerinden ve tanımların ayrı düşünülemez. Vatandaşlık üzerine var olan literatür genel anlamda üç nokta üzerinde birleşir. İlk olarak, modern vatandaşlık bir ulus devletin tüm yasal üyelerinin eşit olarak sorumlu tutulduğu bir evrensel haklar ve görevler bütünü olarak tanımlanır. (Marshall 1964; Brubaker 1992). Bir diğer nokta, yeni oluşan kapitalist toplumun yasal gereklilikleri, modern vatandaşlık haklarının doğuşunun başlıca sorumlusudur (Bendix 1977; Barbalet 1989). Son olarak, birçok kuramcı vatandaşlık kuramlarının devlet ve kapitalist ekonomi arasındaki karmaşık ilişkiden kaynaklandığını savunmaktadır (Offe 1984; Lindlom 1977). Vatandaşlık çalışmalarında en çok atıfta bulunulan kuramcı olan T.H. Marshall ‘a göre (1964) modern vatandaşlık, tarihte farklı zamanlarda ortaya çıkan yasal hakları, siyasal hakları ve sosyal hakları kapsar. Bu model, kültürel hakların, dilsel, dinsel ve kültürel farklılıkların göz ardı etmesi nedeniyle eleştirilir (Turner 1997). Bu eleştiriye paralel olarak, ana akım siyasal partilerin gündeme taşımadığı konular ve sosyal gruplar, çokkültürlülük ve kimlik politikaları özelinde tanımlanan ve günlük yaşamın siyasallaşmasına yol açan ‘kültürel vatandaşlık’ (Stevenson 1997; Rosaldo 1994), neoliberalizmin koparma girişiminde bulunduğu sosyal ve siyasal vatandaşlık arasındaki bağı yeniden kurmaya ve özcü olmayan bir bakış açısıyla çeşitli demokratik mücadelelere açık olması açısından ‘radikal vatandaşlık’ (Mouffe,1992) ve siyasal partiler yoluyla ve görev duygusuyla kamusal hayatta boy gösteren vatandaşlık algısından çok kişisel, ifadesel ve neden-odaklı ‘edimsel vatandaşlık’ (Bennett vd.,2011) geç-modern dönemlerde karşımıza çıkan vatandaşlık formları ve anlayışlarından birkaçını yansıtmaktadır.

Bu yeni vatandaşlık anlayışları ışığında, söz konusu toplumsal hareketlerin başlıca aktörleri olan, yüksek eği¬timli ve ekonomik güvene sahip kişiler ve orta sınıf üniversite öğrenciler (Offe, 1999: 60) yeni medyayı en etkin kullanan kesim olarak, sosyal medyayı, yeni toplumsal hareketler bağlamında bir siyasal mücadele aracı olarak kullanmaktadırlar. Yeni bilgi ve iletişim teknolojilerinin bu denli etkin kullanımı ve geç modern dönemin bireyi ve toplumsal yapıyı geri dönülemez şekilde dönüştüren yapısı, yeni siyaset yapma biçimlerinin ve vatandaşlık anlayışlarının ortaya çıkmasına neden olmuştur. Özellikle sosyal medyanın olanak sağladığı etkileşimli iletişim yoluyla, parlamenter demokrasinin farklılıkları içine alma iddiası sorgulanmaya başlandığı gözler önüne serilmiştir. Böylelikle merkeziyetçilikten ve hiyerarşiden uzak bir anlayışa sahip yeni toplumsal hareketlerin siyaseti, “sivil toplum kurumları temsili-bürokratik siyasal kurumların izlediği yolun dışında bir şekilde siyasallaştırarak, böylelikle artık düzenlemeye, kontrol ve müdahaleye bağımlı olmayan bir sivil toplumu yeniden kurma” (Offe, 1985:820) hedefini sosyal medya aracılığıyla gerçekleştirebilmektedir.

Sosyal Medya ve Yeni Bir Kamusal Alan Tahayyülü

21.Yüzyılın başından itibaren yeni medya, sanal uzamda daha önce karşılaşmadığımız kadar “sosyal” içeriğe sahip olan bir yeni platformun taşıyıcısı olmuştur. Farklı ilgi alanlar, amaçlar ve yapılar üzerine inşa edilen Myspace, Youtube, LinkedIn, Facebook, Twitter ve Instagram gibi çeşitli sosyal paylaşım siteleri, bugün dolayımlı iletişim repertuarımız içindeki en baskın mecralardır. Tanımındaki çeşitliliğe rağmen sosyal medya genel olarak, içeriğin kullanıcı tarafından üretilmesi ve dağıtılması olanağı açısından ele alınmaktadır (Kaplan and Haenlein 2010: 61). Kısaca tanımlanacak olursa sosyal medya, bireylerin sınırlı bir sistemde dışarı açık ya da yarı açık bir profil oluşturulmasına, aynı sistem içerisinde bağlantıda oldukları diğer kullanıcıların profillerini listelemelerine, kendilerinin ya da sistem içerisindeki diğer kullanıcıların oluşturdukları bağlantı listelerine bakmalarına ve takip etmelerine imkan veren web tabanlı servislerdir (Erkayhan, 2013:17). Sosyal medyanın bu özelliği, geniş bir kitle tarafından kişiselleştirilerek kullanılmaya açık olması ve etkileşim odaklı yatay iletişim ağları üzerinde şekillenmesi, Castells’in ağ toplumunda iletişim repertuarında bulunan ‘kitle öz-iletişimi” (mass self-communication) (Castells 2007: 246) olarak tanımlanan duruma da örnek teşkil etmektedir.

Ana akım medyaya alternatif olarak ortaya çıkan yeni iletişim formlarının ve sosyal ağların, kimliğin yeniden üretilmesi, yeni siyasal katılım ve ifade olanakları ve alanları yaratması ve birçok alanda karşımıza çıkan toplumsal hareketliliğe izin vermesi açısından önemli olduğu gözlenmektedir. Bu bağlamda, genel olarak, sosyal medya ve sosyal ağ sitelerinin çevrimiçi hayatla, kullanıcıların sosyal sermayelerini sergilemek ve genişletmek gibi ilişkileri olmasına rağmen, ‘Arap Baharı’, ‘Wall Street’i İşgal Et Hareketi’, ‘Öfkeliler Hareketi’ ve ‘Gezi Parkı Eylemleri’ gibi yeni toplumsal hareket örneklerinde görüldüğü üzere iktidar, egemen söylem ve sistem tarafından marjinalize edilen, ve dışlanan bazı grupların temsiline ve hak arayışı yolunda örgütlülüğüne olanak tanıması açısından sosyal medya son yıllarda giderek önem kazanmaktadır. Bu açıdan bilgisayar aracılı iletişim ve sosyal medya hakkındaki literatür daha çok, yeni kamusal alan, demokratikleşme, ‘cemaat’ kavramı üzerine üretilen yeni kavramsallaştırmalar, yeni siyaset yapma biçimleri ve sosyal hareketlilik gibi konular üzerinde yoğunlaşmaktadır.

Sitenin kuruluş amacına ve olanaklarına göre değişkenlik göstermesine rağmen, sosyal paylaşım siteleri genel olarak, kullanıcıların kişisel bilgilerinin, bağlantılarının paylaşıldığı, “paylaşım” ve “ifade etme” ilkelerine dayanan oluşumlardır. Sosyal paylaşım siteleri Boyd ve Ellison (2007:2) tarafından, bireylere “(1) sınırlı bir sistem içerisinde kamusal ya da yarı-kamusal bir profil oluşturmaya, (2) ilişki içinde oldukları diğer kullanıcıların listelerini açıkça ortaya koymaya ve (3) diğerleri tarafından sistem içerisinde kurulan bağlantıların görülmesine ve incelenmesine” izin veren internet tabanlı servisler olarak tanımlanır.

Internet’in sunduğu olanaklar ve sosyal medyanın kamuoyunu ve siyaseti belirlemedeki rolü önemli tartışma konusu olmuştur. Internet ve yeni iletişim teknolojilerinin siyasi alandaki yansımaları, vatandaşlık, demokrasi ve yeni kamusal alanın oluşumu noktalarında yaşanan dönüştürücü etkilerden bağımsız olarak tartışılamaz. Buradan yola çıkarak Bentivegna (2002: 52-53), kamusal alanın bu yeni formunu şu şekilde tanımlamaktadır:

Yeni iletişim teknolojileri bir yandan arzın genişlemesine izin veren ilave olanaklar, bir yandan da vatandaşlar arasındaki tartışmayı etkinleştirecek fırsatlar sunar. Arzın ve vatandaşların düşündüklerini açıkça söylemeleri için olanakların artması, Internet ile ortaya çıkan kamusal alanın yeni modern versiyonunun coşku içinde karşılanmasının kilit noktasıdır. […] Dolayısıyla, üyeler arası eşitlik, kişisel deneyime atıfta bulunma ve medya ile olan ilişki Internet’in sunduğu kamusal alanın teknolojik versiyonunun üç ayırt edici özelliğidir.

Buna ek olarak Castells (2007:238) “kamusal alanın kurumsal alandan yeni iletişim uzamına” kaydığı bir tarihsel geçişin gözlemlendiğinden bahseder ve farklı siyasi katılım pratiklerin yeni medya uzamında deneyimlenme potansiyelinin arttığının altını çizer.

Konu ile ilgili, bir yandan geleneksel medya içinde kendini ifade etme şansı olmayan vatandaşların erişebildiği bilginin inanılmaz derecede artmasının siyasetin o her zaman beklenen yeniden canlanmasını ve farklılık ve çoğulculuk gibi değerleri beraberinde getireceğini belirten görüş (Bentivegna (2002: 51); Kapor (1993: 53) yer alırken, öbür yandan bu gelişmelerin fazla ya da yanlış enformasyon dolayısıyla vatandaşların siyasal katılımlarında pasifliğe ve siyasal görüşlerinde manipülasyona (Dijk, 1999) neden olacağını savunan düşünce ortaya konmaktadır. Internet’in ve sosyal medyanın özgürleştirici gücünden ve demokrasiyi çevrimiçi uzam ve zamana taşıma potansiyeli tartışılırken, aynı zamanda bu mecrada kendini ifade etme, sivil katılım ve sosyal etkileşim açısından sorun teşkil edebilecek erişim ve kullanım yetkinliği gibi konular da gündeme gelmektedir (Rice, 2002). Tüm bu tartışmalar ışığında, Internet’te pratik edilen demokrasinin, bir merkeze dayanmadığı ve bir ulus-devlet ve küresel karar alma formuna tekabül etmediği belirtilmektedir (Bentivegna, 2002).

1990’ların ortasından itibaren yaşanan toplumsal muhalefet alanındaki bu gelişmeler ve katılımcı kültürün ortaya çıkması, merkezi ve hiyerarşik yapılanmaya sahip egemen iletişim kanalı olan ana akım medyayı zorlayan bir alternatif medya kanadının gelişmesine yol açmıştır. Bailey vd.’nin, hem ana akım medyaya alternatif olması hem de zorunlu olarak karşı-hegemonik olmayan fakat farklı topluluklar için yine de önem teşkil eden düşünceleri dile getirmesi açısından iletişimin siyasetini analiz ettiği “Alternatif Medyayı Anlamak” (2007) adlı kitapta alternatif medya, ticari amaçlar yerine kültürel, etnik vb. kimliklerin sorunlarını dile getirmek için dayanışma ve örgülenim amacı güden, iktidar yapısına ve tutumlarına karşı duran, reklam geliri ya da devlet yardımlarını reddeden, bağımsız, özgür, yatay örgütlenmeye sahip, tam katılıma olanak sağlayan ve iletişimin demokratikleşmesini teşvik eden, haber seçimi bakımından farklı kriterler benimsemiş, egemen politikalara ve bakış açılarına karşı alternatif görüş beyan eden, genellikle genç kitleye hitap eden ve çeşitliliği ve çoğulculuğu prensip edinen bir yapı olarak tanımlanmıştır. Bu görüşün devamı olarak, alternatif medyanın farklı işlevleri olabileceği savunularak, bu durum cemaata hizmet eden alternatif medya, ana akım medyaya alternatif olarak alternatif medya, sivil toplumla bağlantısı bakımından alternatif medya ve son olarak rizom olarak alternatif medya olmak üzere dört ana başlık altında incelenmiştir.

Çoğulculuğu, farklılığı, direnmeyi, egemen söyleme karşı durmayı, katılımı kendine ilke edinen alternatif medya kavramlaştırması, ancak bu oluşumla örtüşecek demokrasi yaklaşımları üzerinde temellenebilir. Bu yaklaşımlardan en önemlilerinden biri, Mouffe’un “Siyasetin Dönüşü” (2010) kitabında, düşman kavramı yerine muhalifliğin ve eleştirelliğin öne çıkarıldığı, uzlaşmaya dayalı bir çatışma düşüncesi üzerine inşa edilen, özcü her türlü siyasal yaklaşımın ve kimliğin sorgulandığı, siyasi ifadenin, katılımın ve hareketliliğinin radikalleşmesini savunan ‘radikal ve çoğulcu demokrasi’ iken, bir diğeri ise, Giddens’ın “Sağ ve Solun Ötesinde: Radikal Politikaların Geleceği” (1994) kitabında “diyalojik demokrasi” kavramıyla ışık tuttuğu fundamentalizmin tamamen reddedildiği bir kamusal alan içinde, karşılıklı tolerans ve diyalog yoluyla çatışan fikirlerin ve çıkarların ortaya konulmasını savunan yaklaşımdır. Tüm bu kavramlar ışığında, bu çalışmada bir sosyal paylaşım sitesi olarak Facebook, çevrimiçi uzamda varlık gösteren yeni bir kamusal alan formu ve bu kamusal alan içinde faaliyet gösteren bir grup olan Ötekilerin Postası ise bir alternatif medya örneği olarak ele alınacaktır. Çalışma, eleştirel söylem analizi metoduyla analiz edilen, Gezi Parkı eylemleri önceleyen dönem olan Ocak-Mayıs 2013 tarihleri arasında Ötekilerin Postası’nda yer alan çeşitli yeni toplumsal hareketlerle ilgili paylaşımlarla ve yorumlarla desteklenmiştir. Facebook’un analize etki eden, “beğenme” ve “paylaşma” gibi olanakları da analiz boyunca yeni siyaset yapma biçimlerine örnek teşkil etmesi açısından göz önünde bulundurulmuştur. Söylemin niteliğine müdahale olmaması açısından yapılan yorumlardaki yazım yanlışları ve vurgulamalar noktasında herhangi bir düzeltme yapılmamıştır.

Tüm bu yaklaşımlar ışığında, bu makalenin amacı bağlamında incelenen Facebook, Habermas’ın bahsettiği rasyonel-eleştirel tartışmalar üzerine bina edilen müzakereci demokrasinin gerçekleştiği bir kamusal alan olmaktan çok, Mouffe’un önerdiği “çekişmeci çoğulculuk” prensibine dayanan radikal ve çoğulcu demokrasi anlayışının şekillendirdiği alternatif bir sanal kamusal alan olarak ele alınmıştır. Bunun yanı sıra, yeni toplumsal hareketlerin siyasal mücadele aracı olarak kullandığı ve Facebook’ta faaliyet gösteren Ötekilerin Postası ise bu hareketlerin savunduğu alternatif demokrasiyle örtüşen bir alternatif medya örneği olarak incelenmiştir.

Alternatif Siyaset Çabaları ve Alternatif Medya: “Ötekilerin Postası” Örneği

“Yurttaş gazetecilik ve kolektif habercilik ile hızlı ve doğru haberle sansürü deliyoruz! En büyük destekçimiz de SİZsiniz!” ve “Direniş Ruhumuzda Var! Mücadeleyi Yükselt!” sloganları ve nar sembolü ile yapılanmalarını ve amaçlarını, çoğulculuk ve radikal demokrasi ekseninde ortaya koyan Ötekilerin Postası, Facebook’un yeni kamusal alan olarak ele alındığı bu çalışmada, Türkiye’de kendine ana akım medyada yer bulamayan yeni toplumsal hareketlerin görünürlülük ve farkındalık sorunlarının giderildiği, ve siyasal mücadelelerinin kamuoyuyla paylaşıldığı bir alternatif medya örneği olarak analiz edilmektedir. Bir katılımcı haber ağı olarak nitelendirilebilen Ötekilerin Postası, 21 Ekim 2012 tarihinde, o yıl yaşanan açlık grevlerinin ana akım medya tarafından iktidar dili ile anlatılmasına bir karşı duruş olarak ‘Açlık Grevi Postası’ adıyla kurulmuş ve direniş süreci boyunca direnişçilerin sağlık durumlarını sosyal medyada paylaşmak ve çevrimiçi hayata ilgili eylemleri ve kampanyaları duyurma misyonu edinmiştir. Grevlerin son bulmasının ardından takipçiler tarafından yayına devam etmesi konusunda yoğun tepkiler alan grup, Ötekilerin Postası adıyla yayına devam etme kararı almıştır. Grubun kurucularından biri olan Emrah Uçar grubun yapısını şu şekilde açıklamaktadır:

“Ö.P, sistemin ve statükocu anlayışın ötekileştirdiği, görmezden geldiği, duymak istemediği insanları, halkları bir araya getiren ve onların haberlerini yapmayı ilke edinen ve bu ilke doğrultusunda da türkçülüğe, cinsiyetçi yaklaşımlara, nefret söylemine, ırkçılığa karşı duran, homofobizme, transfobizme karşı duran bir yayın politikası izliyor. Bunu da aynı zamanda takipçileri olan gönüllü muhabirleri aracılığıyla yapıyor. Sansürü delmeye çalışıyoruz.”(1)

otekilerin_postasi_ornegi-1

Bunun yanı sıra, grup kendini, “21.10.2012’den bu yana Yurttaş Gazeteciliği, Dijital Aktivizm ve Sivil İtaatsizlik duruşunu alternatif bir haber kaynağı olarak kullanmaktadır” cümlesiyle tanımlamaktadır.

Facebook’un olanak tanıdığı sanal kamusal alan içinde, ana akım medyaya karşı bir alternatif olarak ortaya çıkan ve paylaşımcı haber ağı işlevi gören Ötekilerin Postası, bir yandan sosyal medyanın özgürleştirici yapısını ve ileri, katılımcı, radikal ve çoğulcu demokrasiyi hayata geçirmek için ideal alan olarak sunduğu imkânları kullanırken, aynı zamanda, Facebook’un, takipçilerin siteyi “faşistbook” olarak nitelendirmesine neden olan uygulamalarına ve yaptırımlarına maruz kalmıştır. Facebook denetim mekanizmasının, Emrah Uçar tarafından yapılan açıklamada , en çok kadın haberleri ve Kürt sorunu hakkında alınan şikayetler üzerine bazı paylaşımlara ve fotoğraflara erişimi engellemesi, takipçilerin Certeau’nun (1984) “taktik” olarak tanımladığı, sistem karşısında zayıf olan kimsenin olayları veya durumları “fırsatlara” çevirmek amacıyla icat ettiği pratiklerin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Bu taktiklerden bazıları, erişime engellenen paylaşımların ve fotoğrafların tekrar paylaşılması, yorumların denetim bariyerine takılmaması için tersten ya da dikey olarak yazılması ve paylaşımların koruma altında tutulması için takipçiler tarafından beğenilmesi olarak sıralanabilir. Bütün bu girişimler uzun bir süre Facebook sansürünü delmek için etkili olsa da, Ötekilerin Postası Facebook Türkiye yönetimi tarafından Mart 2014 tarihine kadar 8 kez kapatılmıştır.

Başlangıçta çoğunlukla Kürt kimlik mücadelesi üzerinde yoğunlaşan grup, çalışma boyunca görüldüğü üzere yukarıda belirtilen ilkeler doğrultusunda herhangi bir ana akım medyanın kolaylıkla ve herhangi bir önem ya da öncelik tanımadan kamuoyuyla paylaşamayacağı konuları ve gelişmeleri mümkün olan en kapsamlı şekilde takipçileriyle paylaşmıştır. Gerek ülkemizde gerekse dünyada egemen söylem tarafından ötekileştirilen, dışlanan ve marjinalize edilen neredeyse hemen her grubun temsiline ve görünürlülüğüne olanak sağlayan Ötekilerin Postası, Türkiye’de cumhuriyet yıllarından itibaren Keyman (2007) tarafından “demokratik bütünleşme eksikliği” olarak tanımlanan durumun sosyal medyanın olanak tanıdığı sanal kamusal alan içerisinde giderildiği bir mecra olarak tanımlanabilir.

MEDIA FRAMING AÇISINDAN

Grubun haber kaynaklarına bakıldığında alternatif medyalar arasındaki geçişlilik ve yakınsaklık dikkat çeken unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. www.sendika.org, Birgün, Radikal, Yurt, Agos gibi gazateler, www.bianet.org, www.kolektifler.net, www.evrensel.net, www.haber.sol.por.tr gibi haber siteleri, İMC TV, Hayat TV gibi alternatif medya kanalları olarak nitelendirilebilecek daha çok sol eğilimli mecraların ve www.yuksekovahaber.com, Nuçe TV gibi Kürt hareketine yakın ve ana akım medyanın karşısında yer alan haber kaynaklarının grup tarafından takip edildiği ve daha çok bu mecralardaki haberlerin takipçilerle paylaşıldığı görülmektedir. Bu birincil ve resmi kaynakların dışında grup, gönüllü muhabirlerin olay yerinden aktardığı bilgilere, fotoğraflara ve görüntülere de sık sık yer vermekte ve bu özelliğiyle vatandaşların medya içeriğinin üretilmesi, paylaşılması ve dolaşımı sürecine katılımını teşvik etmektedir. Bu durum bir alternatif medya kanalı ve katılımcı haber ağı olarak işlev gören grubun, anındalık, katılım, çoğulculuk, hiyerarşik olmayan yatay örgütlenme prensiplerini daha da pekiştirmektedir. Ötekilerin Postası, bu haber alma kaynaklarının dışında, mizahın farkındalık yaratma etkisinden faydalanarak Türkiye’de özellikle gençlik tarafından takip edilen Uykusuz, Penguen ve Leman gibi mizah dergilerinin ülke gündemi ve küresel gelişmeler ile ilgili çalışmalarını da takipçileriyle paylaşmaktadır.

Bu çalışma süresi boyunca, Türkiye gündemi çok ses getiren birçok olayla meşgul olmuş ve Ötekilerin Postası, ana akım medyanın kamuoyuyla genellikle egemen söylem diliyle ve perspektifiyle paylaştığı veya hiç dile getirmediği birçok soruna, konuya değinmiş ve çeşitli yeni toplumsal hareketler çerçevesindeki eylem ve gösteriler grup ve takipçiler tarafından paylaşılmıştır. Bu bağlamda, bu çalışma süresi boyunca, hayvan hakları hareketi, çevre hareketi, kültürel miras yönetimi hareketi, işçi hareketi, kadın hareketi, eşcinsel hakları, LGBT hareketi, kapitalizm karşıtı hareket, barış hareketi gibi birçok yeni toplumsal hareket fraksiyonu grup tarafından konu edinilmiştir. Toplumsal hareketlerdeki bu çeşitlilik, Gezi Parkı eylemlerinde karşımıza çıkan toplumsal muhalefetin ve söylemlerin çok katmanlılığının kaynağını açıkça gözler önüne sermektedir.

Grup tarafından öne çıkarılan toplumsal hareketlerden biri olan barış hareketi, vicdani ret hakkı bağlamında tartışılmış ve silahlanma karşıtlığı yönünde ele alınmıştır. Bu doğrultuda grup, Dünya Vicdani Ret Günü olan 15 Mayıs 2013’te Vicdani Ret Derneği’nin insan onuruna aykırı olan silahlanmaya karşı olan aktif mücadelesinin devam edeceği yönündeki açıklamasını yayınlamıştır. Barış hareketinin yanı sıra, Ötekilerin Postası yayınlarında çevre ve hayvan hakları hareketine önemli ölçüde yer vermiştir. Hayvan hakları hareketi bağlamında grup farkındalığı artırmak amacıyla, hem ulusal hem de uluslar arası eylemleri ve ilgili haberleri gündeme getirmiştir. Bahsedilen paylaşımlar arasında yer alan aşağıdaki fotoğraf, tüketim mallarının hayvanlar üzerinde test edilmesi sürecine dikkat etmek amacıyla paylaşılmış ve oldukça tartışma yaratmıştır.

otekilerin_postasi_ornegi-2

Bunun yanı sıra, çevre hareketi bağlamında, Belgrad Ormanı için düzenlenen etkinlik grup tarafından duyurulmuş, Karadeniz Bölgesi’nde yürütülen HES projesine yönelik oluşturulan Karadeniz İsyandadır Platformu’nun ve yöre halkının projeleri durdurma çabaları takipçilerle paylaşılarak konuya ilişkin farkındalık yaratılmaya çalışılmıştır. Buna ek olarak, nükleer enerji karşıtı gösteriler de grup içinde yoğun şekilde tartışılan konular arasında yer almıştır.

otekilerin_postasi_ornegi-3
Mersin, Boğazpınar’da yapılacak olan Hidroelektrik Santrali’ne karşı yerli halkın düzenlediği bir eylemden görüntü

Bu ve bunun gibi çevre duyarlılığı ile düzenlenen eylemler ve örgütlü siyasal mücadele örnekleri, daha sonra Gezi Parkı eylemlerinin fitilini ateşleyen etmenlerin başını çekmiştir. Bahsedilen demokratik taleplerden bazıları, Ötekilerin Postası’nın azımsanamayacak ölçüde sıklıkla yer verdiği etnik-milliyetçilik hareketinin zemininden kaynaklanmıştır. Grubun, egemen söylem ve iktidar pratikleri tarafından ötekileştirilen neredeyse bütün grupların sesi olma çabasının yanında, grup yönetiminin ve takipçilerinin önemli bir bölümünün Kürt kimliğine mensup olması ya da bu mücadeleye destek veren bir tavır sergilemesi bu nitelikteki paylaşımların ve tartışmaların grup içinde baskın olması sonucunu doğurmuştur. Bu demografik yapıya ve yönelime paralel olarak, Kürt kimlik mücadelesine ve deneyimlerine ait paylaşımlar grup içinde ağırlıklı olarak yer almıştır. 2013 yılında, AKP iktidarı tarafından başlatılan çözüm süreci, bu nitelikteki tartışmaları alevlendirmiştir. Örneğin, ulus devlet inşası projesi kapsamında Türkçe’nin milli dil olarak kabul edilmesiyle birlikte kamusal alanda kullanılamayan Kürtçe, grup tarafından tartışılan önemli bir konu olmuştur. Buna paralel olarak, Ötekiler Postası tarafından, yazar Murathan Mungan’ın “Kürtler çok güzel bakar, çünkü dilleri yasaklanmıştır ve tüm duyguları gözlerinde birikmiştir” açıklaması takipçilerle paylaşılmış ve oldukça fazla tepki almıştır. Takipçilerin yorumlarından birkaçı “Valla ne zor şartlar altında kürtçe konuşuldu bu ülkede ve nasıl aktarıldı bir sonraki nesile herkes çok iyi biliyor. Kesinlikle kürt kardeşlerimiz sürüden ayrılmamalı örgütüne, partisine ve gerillasına ve lider kadrosuna sahip çıkmalıdır” ve “Kürdüm kürtçe bilmiyorum. Ama biri yanımda konuşunca ona sarılmak istiyorum. Tuhaf birşey.” şeklinde olmuştur. Anadil meselesinin yanı sıra, özellikle Nevruz Bayramı kutlamaları etnik-milliyetçilik hareketinin en yoğun olarak grup gündemini meşgul ettiği konular arasında yer almıştır. Bayram haftası boyunca Türkiye’de ve yurtdışında yapılan kutlama hazırlıkları ve coşkusu anbean gönüllü muhabirler tarafından grupla paylaşılmıştır. Editörün “Türkiye’de hangi medyan böyle bir kalabalık gördü?” notuyla paylaşılan aşağıdaki fotoğraf ve buna benzer birçoğu, takipçiler tarafından yoğun olarak beğenilen ve yorum alan paylaşımlar arasındadır.

otekilerin_postasi_ornegi-4
Diyarbakır’daki Nevruz Bayramı kutlamalarından bir kare

Kürt kimliğinin yanı sıra grup, farklı etnik kimlikler için önemli olan anma ya da kutlama günlerini ve bu günlerde yapılan etkinlikleri geniş takipçi kitlesiyle paylaşarak konu ile ilgili ortak bir farkındalık yaratmayı hedeflemiştir. Bu amaçla Ötekilerin Postası, Alevi kimliği için tarihsel bir yara olan Çorum Katliamı ve Sivas Katliamı ile ilgili bilgiyi, orijinal görüntüleri ve anma etkinliklerini, bunun yanı sıra, Türkiye’de yaşayan ve Çerkez etnik kimliğine mensup olan vatandaşlar için önemli bir olay olan Çerkez Soykırımı ve anma günü etkinlikleriyle ilgili haberleri takipçileriyle paylaşmıştır.

Bu farklı kimliklerin yanı sıra, Türk siyaset tarihine değen her paylaşım, takipçiler tarafından çok büyük ilgi görmektedir. Örneğin, faşizm karşıtı hareket bağlamında değerlendirilebilecek aşağıda yer alan tasarım, takipçiler tarafından oldukça fazla yorum almıştır. Bir takipçi, bu yönetim altında yaşayan halkı “sürü” olarak tanımlarken, diğer takipçiler paylaşımla ilgili “böyle tekleyenler yakında arıza yapan traktör gibi tekleyip oldukları yerde duracaklar” ve “yani CHP, MHP ve AKP birleşimi. Gerçi CHP bu ara kendi başına hepsini birden yapıyor” ve “Fiyasko resmen! Bugün ki insan beyinlerinde bu tablo yer almakta maalesef.. İyi ki de biz Ötekiyiz” gibi yorumlar yapmışlardır. Bu yorumlarda görüldüğü üzere, takipçiler parlamenter sistem içinde yürütülen resmi siyaset dahilinde, farklı ideolojiler ve felsefeler temelinde oluşan siyasi partilerin faşist motivasyonlar benimsediklerini ortaya koymakta ve böyle bir siyasal düzende öteki olmaktan duydukları memnuniyeti belirtmektedirler. Dolayısıyla, çekişmeci çoğulculuk prensibine dayana radikal ve çoğulcu demokrasi projesinin yeni toplumsal hareketler siyasetini benimseyen takipçilerin içselleştirdiği bir anlayış olduğu görülmektedir.

otekilerin_postasi_ornegi-5

Yukarıda bahsedilen yeni toplumsal hareketler dışında, Ötekilerin Postası, işçi hareketi ve kadın hareketi ile ilgili birçok eylem ve etkinlik haberine geniş kapsamlı yer vermiştir. Bu noktada, özellikle işsizlik ve güvencesizlik nedeniyle farklı meslek gruplarına mensup işçilerin yürüttüğü sendikal mücadeleler grup tarafından sıklıkla paylaşılmış ve sınıf bilinci yaratmak amacıyla düzenlenen etkinlikler grubun öncelik verdiği konular arasında yer almıştır. Aşağıda yer alan etkinlik afişi, İşçi Mücadele Derneği’nin her hafta düzenlediği işçi hakları konulu atölye çalışmasına aittir. Yeni toplumsal hareketlerin hala önem verdiği, İşçi hareketinin güçlenmesi ve sınıf bilincinin kazanılmasına dair yapılan etkinlikler grup tarafından geniş şekilde ele alınan konular arasındadır.

otekilerin_postasi_ornegi-6

Bir diğer geniş katılımlı hareket olan kadın hareketi, özellikle geçen yıl boyunca sıkça gündeme gelen kadın cinayetleri nedeniyle özel bir ilgiyle konu edilmiştir. Aşağıda yer alan tasarım ve fotoğraf, takipçiler arasında oldukça hararetli tartışmalara yol açmıştır.

otekilerin_postasi_ornegi-7

Kullanıcılar genellikle paylaşılan fotoğraf ve tasarımları farkındalık yaratmak için oldukça etkili birer araç olarak görse de, kullanılan sembolizmden rahatsız olan ve bu durumun kadın bedeninin erkek egemen söyleme uygun olarak yeniden üretildiğini savunan bir kesim takipçi de tartışmalara katılmıştır. Kadın bedeninin erkek egemen söylem tarafından metalaştırılması ve sömürü nesnesi halini almasına yönelik eleştiriler, kadına yönelik şiddet ve artan kadın cinayetleri vakalarından destek alarak giderek yoğunlaşmıştır.

Sonuç Yerine

Sosyal medyanın yeni toplumsal hareketlerin benimsediği siyaset anlayışının çevrimiçi uzamdaki taşıyıcısı ve siyasal mücadele aracı olmasında, artan sosyal düşünümselliğe paralel olarak şekillenen bireysel kimliklerin yeni medyanın katılımı, ifade etmeyi, içerik üretimini kolaylaştıran yapısının yanı sıra 1980 sonrası dönemde Türkiye’de yeniden canlanan sivl toplumun rolü de büyüktür. Türkiye’de deneyimlenen tepeden inme, hızlı ve devlet tarafından yürütülen modernleşmeyle birlikte yerleşen güçlü devlet prensibine dayalı siyasal kültür, kısıtlayıcı ve disipline edici bir kamusal alanı de beraberinden getirmiştir. Katılımcı demokrasiye oldukça kapalı olan bu yapı ise, 1980 sonrasında sivil toplumun dönüşümüyle bir nebze kırılmış ve yeni bir politik kültürün boy göstermesinin önünü açmıştır. Göle’nin (2009) belirttiği üzere bu yeni politik kültür daha çoğulcu, açık, farklılıkları tanıyan ve sivil katılıma olanak sağlayan bir kamuoyu oluşmasının teşvik edilmesi, ikilikler ve zıtlıklar üzerine kurulmayan bir siyaset ve siyasi söylemde yumuşama prensiplerine bağlı kalmıştır. Bu zemin üzerinde yükselen yeni toplumsal hareketler siyaseti resmi kurumlar ve örgütler arasında yürütülen stratejik yönetim ilişkileri olarak görmekten çok, farklı istekler ve çıkarlara sahip bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları birliktelikler sonucu doğrudan deneyimlenen sürekli bir mücadele olarak görmektedirler. 2013 Haziran ayı boyunca oldukça yoğun bir şekilde ülkemizde ve dünyada ses getiren bir eylemlilik ve muhalefet dönemine denk düşen Gezi Parkı eylemleri, yukarıda aktarılmaya çalışılan farklı toplumsal hareketlerin ve Mouffe’un deyimiyle “siyasallığın”, AKP hükümetinin benimsediği neoliberal ekonomik kalkınma modeli ve otoriter yönelimlerle ateşlenmesiyle ortaya çıkan bir ana direniş ve muhalefet çerçevesi olarak değerlendirilebilir. Bu dönem boyunca, parlamenter demokrasinin egemen söylemle çatışan düşünceleri ve dünya görüşlerini içine almada ve temsil etmedeki güvenilirliği sorgulanmış ve bu sorgulama hükümetin elinde bulundurduğu devletin baskıcı aygıtlarından biri olan polis güçleri ve devletin ideolojik aygıtlarından biri olan medya tarafından oldukça kuvvetli bir şekilde görünmez kılınmak istenmiştir. Süreç boyunca, hükümetin en çok başvurduğu söylem olan Schmityen “dost/düşman” ayrımı, ana akım medya tarafından da benimsenerek yeniden üretilmiştir. Bu noktada, Gezi parkı eylemlerini önceleyen dönemde de zıt görüşlerin çekişmesini teşvik eden bir yayın politikası izleyen Ötekilerin Postası, hükümetin ve ana akım medyanın “düşman” olarak nitelendirdiği muhaliflerin seslerine, taleplerine, devletin baskıcı stratejisi karşısında keşfettikleri taktiksel siyasal eylem pratiklerine yer vererek alternatif medya olma niteliğini bir kez daha pekiştirmiş ve Facebook’un olanak sağladığı sanal kamusal alanın çoğulculuk ilkesine önemli bir katkıda bulunmuştur. Buradan yola çıkarak, Türkiye’de Facebook özelinde sosyal medyanın olanak sağladığı yeni kamusal alanın, yeni sosyal hareketlerin özgürlükçü, demokratik ve katılımcı yapısıyla oldukça örtüştüğü ve bir alternatif medya örneği olan Ötekilerin Postası’nın, sosyal medyanın alternatif demokrasi yaklaşımları üzerine temellenen, “ötekilerin” sesini ve taleplerini duyuran bir mecra olarak nitelendirilebileceğinin açıkça mümkün olduğudur.

Kaynakça

  1. http://www.agos.com.tr/otekilerin-postasi-facebook-yonetiminin-tavri-devletinkinden-farkli-degil-5353.html
  2. http://bianet.org/bianet/insan-haklari/148286-otekilerin-postasi-nin-facebook-hesabi-kapatildi